DEPREMİN GETİRDİKLERİ VE GÖTÜRDÜKLERİ

Categories: Genel

Bu deprem ile birlikte insanlar etten ve kemikten olduklarını hakikat olarak gördüler. Et ezilir, kemik kırılır ve insan dayanılmaz acılar çekebilir. Bunun nasıl bir mahiyet taşıdığı, artık depremzedeler için açıkça bilinen bir gerçeğe dönüştü.

İnsanın acıya karşı bu kadar mukavemetsiz olması, ona cehennem azabını ve tehdit edilen bir varlık olduğunu hatırlattı. Azab karşısında insanın aczini ve çaresizliğini gösterdi.

Son zamanlarda insanlar sanki et ve kemikten değil de taş ve demirden meydana gelmiş gibi dikleniyor, küstahlaşıyor, tanımıyor, saymıyor, adeta meydan okuyor. Gerçi taş olsa, demir olsa ne olur ki, taş ufalanır, demir erir. Ateşe karşı kim dayanabilir?

Yıllarca tekrar ettiğim bir uyarım vardı.

Gençlerin ateizme kaymasında onlardaki konforun ve keyfin etkisi gözardı ediliyor.

Ağrı kesici ilaçlar yasaklansa imansızlık ve empati yoksunluğu önemli ölçüde azalır.

Çünkü insan müstağni oldukça azar ve şımarır. Acı ile insan olgunlaşır ve gözleri gerçeklere açılır. Ciddiyet ve sorumluluk bilinci içinde düşünmesi mümkün olur.

Bölünmenin eşiğine gelmiş bir ülkenin durumu hakkında söyleyecek söz bulamazken bu deprem meydana geldi.

Öyle bölünmedi böyle bölündü.

Öyle bölünme beklerken böyle bölünme gördük.

Bölücü ırkçılık cemaatlerin bile içine sızmış.

Görenler ses çıkarmıyor.

Herkes sus pus olmuş.

Herkes susarsa kader susmaz.

Ne bekliyorduk ki

Son kalenin yıkılışına ve bölünüşüne, finali oynamadan kıyameti yaşamaya herkes razı gibiydi.

Elbette razı olmayan vardı.

Öyle bölünme beklerken böyle bölünme oldu.

Bundan sonra ne olacak!

İnsanlar daha dindar ve ahirete daha yakın ve imanı kuvvetlenmiş olarak bu sıkıntıları atlatacak.

Musibetlerin, acıların, yaşanan hadiselerin sonunda dinine saygılı, empati yapabilen, kalbi hasaslaşmış, insani değerlere saygılı insanların sayısı artacak.

İnsanlığı olmayanın müslümanlığı olamayacağı için az sayıda kalan islam düşmanı, kinli, garazlı, fanatik kesim fitne fesad için malzemeler aramaya devam edecektir.

Abdurrahman bin Avf’ın dediği gibi: “Biz darlık zamanında kazandık bolluk zamanında kaybettik.”

Fazla rahat, rehavet ve gına müslümana yaramıyor.

1944 Gerede depreminden sonra bizim memlekette halk arasında beş vakit namaza başlayanlar olduğunu büyüklerimiz bize söylerdi.

Depremin götürdüğü canlar ile canımız yanıyor. Yaralıları gördükçe kalbimizde yaralar açılıyor.

Depremin götürdükleri yanında getirdiklerine bakınca bir nebze teselli buluyoruz.

Depremle birlikte görülen dayanışma, milletçe tek yürek olma ve daha önemlisi dünyada insanlığın ölmediğini görmek, bize gelecek için umut veriyor.

Madem Allah var elbette ahiret vardır.

Madem ahiret var o halde depremde kaybettiklerimiz kaybolmadı. Mahşerde beraber olacağız. Onların bizden farkı, o gün ellerinde tuttukları şehid sevabı, kurtuluş sertifikası olacak.

Bugün acıdığımız, üzüldüğümüz, gözyaşı döktüğümüz deprem şehidlerine o gün imreneceğiz, gıbta ile bakacağız.

Terazi dengesini bir anda lehine çeviren şehid sevabını gören kimse nasıl imrenmesin.

Ben öyle depremle falan namaza başlamam diyen klavye şebekleri, tuşların üzerinde zıplayadursun, bunların işgal kuvvetlerine nasıl köpekleştiğini bilenler, zaten onları dikkate almıyor ve bir süreliğine sabrediyor.

Abdullah Öztürk

Bir Cevap Yazın