Mekan Hakkında
Bir sayısını ikiye bölelim çıkanı da ikiye bölelim ve bu işleme devam edelim. Acaba kalan sayıları ikiye bölerek sıfıra ulaşabilir miyiz? Hayır, sıfır noktalı sayılar devam edip gidecek fakat sıfıra ulaşmamız mümkün olmayacaktır. Sıfıra ulaşmak yok etmek demektir. Var etmek ve yok etmek matematik kurallarının dışında kalır. Matematik var oluşun ve yok oluşun ortasındadır. Var oluştan sonra ve yok olmadan öncedir. Varlığın başına ve yokluğun arkasına geçemez. Yaratılış sırları matematik ile izah edilemez. Bir tahta çubuk alalım. Bunun yarısını kestiğimizi farz edelim. Kalan yarısını da tekrar ortadan ikiye ayıralım. Kalan yarısını da aynı şekilde bölelim. Bu şekilde devam ederek bu tahta çubuğu bir milim uzunluğa getirdiğimizi farz edelim. Neticede bu bölme işlemine devam ederek en sonunda ölçemeyeceğimiz küçük uzunluklara kadar insek bu tahtadaki atomun çekirdeğini de ikiye ayırsak bu ayırma işlemleri bizi sıfır noktasına getirir mi? Yani küçülen bu tahta çubuk sonunda yok olur mu? Yoksa yarının yarısının yarısı devam edip gidecek mi? Yok olmayacak çünkü yok etmek yokluktan gelenin işi değil. İki yok var olmadığı gibi var ikiye ayrılınca da yok olmaz. Devam edip gitmesi de mümkün değil çünkü hareket eden hiçbir şey sonsuz olamaz. İki nokta arasında hem sonsuz bir mesafe olsun hem de iki nokta birbirine kavuşsun. Bu mantıksızlığı bize mantığımız sunuyor. Atomun çekirdeği parçalandığı zaman büyük bir patlama ile enerji açığa çıkıyor. Burada madde enerjiye dönüşüyor. Var olan bir şeyi yok etmek veya yok olan bir şeyi var etmek madde ile kayıtlı olan insanın yapabileceği bir iş değil elbette. Mantığımızın sınırı veya matematiğin sınırı varlığın sınırından öteye geçemez. Ondan sonra metafizik mantık veya ilahi sırlar başlar.
Maddenin mikro dibinde insanlık en son yazılım görecek. Kader harfleriyle yazılan komutlarla karşılaşacak. Tıpkı hücre çekirdeğinin dibinde dna yazılımı ile karşılaştığı gibi. Gen haritası maddeden önce kalemin, hücreden önce yazılımın yaratıldığına delildir.
Zaman Hakkında
Zaman eşyanın peş peşe sürekli yaratılmasının adıdır.
Zaman hareket ile başlar. Her şey donduğunda zaman durur.
Ölçülemeyen uzaklıklar, arası sonsuz olan uzaklıklardır. Sonlu olan ölçülür.
Zamanın başlangıcı hareketle başlar. Bir şeyin hareket etmesi zamanı işletir. Her şey donsa ve dursa zaman da durur. Fakat ne kadar süreyle donacak denebilir mi? Bunun dışında kalan bir şey varsa onun için zaman işlemeye devam edecektir ve onu da kuşatacaktır. Maddeyi zamana bağlayan bir bağ var ki buna hareket diyoruz.
Zamanın bir boyut olması, mekanı kuşatan bir mahiyette mi? Yoksa mekana bağlı ve onunla birlikte ve ona tabi mi? Zamanın mekana bağlı olarak işlediğini anlayabiliyoruz. Farklı alemlerde farklı zamanların olabileceğini anlayabiliyoruz. Acaba bütün saatleri kuşatan büyük bir saat var mı? Bütün zamanların bağlı olduğu ve bütün mekanları kuşatan büyük bir zaman boyutu var mı?
Ayette şöyle geçiyor: “Rabb’inin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin sene gibidir.” (Hacc: 47.)
Cennette zaman var, cehennemde zaman var, mahşerde zaman var, Allah yanında zaman var. Fakat Rabbimiz zamanlardan ve mekanlardan yücedir, münezzehdir.
Zamanın ilk başlangıcını düşündüğümüzde bu ilkten daha öncesi ne idi? Zamandan önce ne vardı sorusu bizi zamanın başa doğru sonsuz olduğunu düşünmeye götürüyor ise de madem zaman geçmişten bugüne ve ileriye doğru akıyor ve geçmişten geliyor o halde zamanın ilk başlangıcı mutlaka olacaktır. Çünkü aşağıya doğru akan bir nehrin mutlaka bir başlangıç yeri olması gerekir. Aşağı doğru akan nehir yukarı doğru sonsuz olamaz. Yukarı doğru sonsuz olsa aşağı doğru akamaz. Fakat bu ilk başlangıçta mutlaka bir sebeb ile ve dışarıdan gelen bir etki ile başlayacağı için zamanın öncesini düşünmek zorunda kalıyoruz. Zamanın öncesinde, zamanı başlatan ve zamanla kayıtlı olmayan bir güç vardır. Zamanı bir yuvarlak etrafındaki devirler olarak düşünsek bu daire dışında kalanlar ve oradaki başlangıç ve bitiş noktaları mantığımızı zorluyor.
Mekan kavramı da hâdis olması (sonradan olan) bakımından zaman kavramına benziyor. Maddenin ilk başlangıcına gidildiğinde onun da var olması için maddi olmayan bir sebebe veya zaman ve mekanın dışından gelen bir etkiye muhtaç olduğunu kabul etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü devir ve teselsül, birbirini çeken vagonlar gibi. Her vagonu önündeki vagon çekiyor, ancak lokomotife ulaşınca mantıklı bir neticeye varmış oluyoruz. Maddede devir ve teselsül birer vagon hükmünde olduğundan lokomotife ulaşmadan neticeye ulaşmamız mümkün olmuyor.
(Yol)
Bir Cevap Yazın