Şefaat ve Adalet
Şefaatin varlığı adaletin gereğidir. Hukuk sistemlerinde her zaman mazeretler ve hafifletici sebebler ceza miktarının tayininde etkili olur. Adam öldürene kısas tatbik edilir. Fakat bazen ölen en az öldüren kadar suçlu olur. O zaman af ve diyet ile adalet sağlanır. Nefsi müdafaa ve başka tahrik edici sebeblerde olduğu gibi.
***O gün amellerin tartılması haktır. Kimin tartıları (ameli) ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin tartıları (ameli) hafif gelirse, işte onlar da ayetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır. (A’raf: 8.- 9.)
Sevabı günahından fazla olan kimse Allah’ın adaletinde iyilikleri fazla olduğu için cennetliktir. El hükmü lil ekser. Günahı sevabından fazla olan kimse günahındaki fazlalık kadar cezayı haketmiştir. Ancak burada şefaat ile kulun kurtulma imkanı vardır. Kimi şefaat ile kurtulur, kimi mahrum kalır. Burada elbette Allah’ın adaletine muvafık ölçüler vardır.
Şefaat Allah’ın izin vermesiyle ve izin verdiği kimseler aracılığı ile yapılır. Nebiler, veliler, şehidler, melekler şefaat eder.
Cenabı Hak, Kur’an’da şu iki zümreye şefaat edilmeyeceğini bildiriyor. Zalim ve Hain!
***Zalimlerin ne dostu, ne de sözü dinlenir şefaatçisi vardır. (Mü’min: 18.)
***Hainlerin savunucusu olma. (Nisa: 105.) (Nisa: 107.)
Bu ayetlerden sonra kimse zalim ve haine şefaat edemez.
Bu iki zümre dışında imanlı ölenler Allah’ın izniyle şefaate nail olabilirler.
Günahkar insan bir cihetten zulüm ve ihanet içindedir. Bu sebeble ona şefaat yoktur denmez. Çünkü rivayetler bunun aksini göstermektedir.
***Enes bin Malik’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şefaatim kıyamet gününde ümmetimin büyük günah işleyenleri için olacaktır.” (Tirmizi- Kıyamet) (Ebu Davud- Sünnet, İbn-i Mace- Zühd) (Taberani- Mu’cemü’s- Sagir)
Avamın zannettiği gibi şefaat torpil değildir.
Ahirete adaletli ve vefalı git. Zulüm ve ihanetten uzak dur.
Azab sana sağdan gelse sadık ve vefalı Ebu Bekir şefaat eder.
Azab sana soldan gelse adaletli Ömer şefaat eder.
Fasıklardan birine hidayetin gelmesi ve diğerinin mahrum kalması da aynı hakikatle izah edilir. Hidayete eren kimse, duruşu düzgün olan, karakteri sağlam olan, en azından makbul bir sıfatı olan kimsedir. Mahrum kalan kimsenin ise ya hainliği vardır ya zalimliği.
Fâsık-ı Mütecâhir
Açıktan günah işleyen ve insanlardan utanmayıp günahını alenileştiren fasık hakkında birçok mahrumiyet vardır. İnsanlar arasında günahı özendirdiği için merduttur. Açıktan günah işleyene fasık-ı mütecahir denir.
Günahından utanan ile günahıyla övünen bir olmaz. Fasık-ı mütecahirin, günahkarlığındansa, hainlik yönü daha ağır basar. Nefsine uyup gizlice günah işleyenden çok daha büyük bir cezaya müstehak olur. Bunlara beş hüküm terettüb eder.
Nedamet edip tevbe etmedikçe afv olunmaz. Şefaatten mahrum kalır, şahidliği kabul edilmez, gıybeti caiz olur ve ona selam dahi verilmez. Beş hüküm, beş hasaret.
1-Buhari ile Müslim’in rivayet ettikleri bir hadiste, “Ümmetimin her ferdi afv olunur. Yalnız günahı aşikare yapanlar müstesnadır.” buyurulmuştur. (İ. Abidin 3. Cilt, 156. Sh.)
2-Rasulullah (s.a.v.): “Benim sünnetimi terk eden, şefaatıma nail olamaz.” buyurmuştur.” (İ. Abidin 15. Cilt, 312. Sh.)
Açıktan günah işleyen evleviyetle şefaatten mahrum kalır.
3-Fasıkın haberi (şahitliği) bilittifak kabul edilmez. (İ. Abidin 4. Cilt, 260. Sh.)
4-Fasıklığını ilan eden bir kişinin veya bid’at sahibinin gıybetini yapmak mübahtır. (İ. Abidin 15. Cilt, 502. Sh.)
5-Fasık kişiye selam vermek eğer aleni bir fasık ise mekruhtur. (İ. Abidin 15. Cilt, 508. Sh.)
Günahtan Koruyan Haller:
1) Oruç tutmak.
2) Helal gıdalarla beslenmek.
3) Harama nazar etmemek.
4) Sıkıntı, sefahetin muallimidir. (Hakikat Çekirdekleri 99.)
5) Şehvetlere meyil sebebi, işsizliktir. (Edebü’d- Dünya Ve’d- Din, İmam Maverdi 158. Sh.)
6) Gece namazı kılmak, günah işlemekten alıkoyucudur. (Tirmizi- Dua, Hadis No: 3781.)
7) Allah’ı zikretmek insanı masiyetten alıkoyar. (Kurtubi- el- Camiu li Ahkami’l- Kur’an, Ankebut Suresi 13. Cilt, 409. Sh.)
8) Cemaatten uzak kalmamak ve ilim meclislerinde bulunmak.
*Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah’ım beni göz açıp kapayıncaya kadar bile nefsimle baş başa bırakma.” (Ahmed b. Hanbel, V, 42) (Bezzar) (Camiü’s- Sagir 1. Cilt.- Hadis No: 1478.)
(Cevher İnci Altın)
Yer Altı İnsanları
Yer altı, hep kendine çeker insanları.
Göğe bakanlar ve anlayanlar kurtulur.
Düşmeden düşünemezsin kaçan fırsatları.
Yer altı, insanların umudunu kurutur.
Yer altı, insanların ufkunu karartır.
Yer altı, hep süründürür içindeki canlıları.
Kendine dönenler ve ağlayanlar kurtulur.
Bakmadan bulamazsın kurtaran ufukları.
Yer altı, insanların yollarını kapatır.
Yer altı, insanların mekanını daraltır.
Yer altında umutsuz ve mutsuz insanlar.
Dolaşırlar çaresiz, gayesiz ve sessiz.
Yer altında onursuz ve nursuz adamlar.
Bakışırlar anlamsız, aşinasız ve hissiz.
Yer altında saklıdır hatalılar ve suçlular.
Suçlarıyla gezinir endişesiz ve değersiz.
Yer altında kalır küçülmüş kararmış günahlılar.
Günahlarıyla eğlenir seviyesiz ve sevgisiz.
Kötülük tohumlarıyla doludur mahzenlerimiz.
Kerih kokulu zakkumlar yetişir saksılarımızda.
Yeşermez bizde güzel kokulu çiçekler, zambaklar.
Kahrolsun iyilik, yaşasın kötülük diye bağırır çocuklarımız.
Ağzıyla pislik yuvarlayan cual böceği,
Bizim için bal arısından daha sevimli.
Yılanın zehiri, akrebin iğnesi,
Bize koyun sütünden daha değerli.
Sizin kötüleriniz bizim için iyidir.
Sizin iyileriniz bizim için kötüdür.
Burada gerçekler ters yüz edilir.
Kovulanlar ezilenler yer altında övülür.
İyiler güçsüzdür, kötüler muktedir.
Böyle bilir, böyle inanır burada insanlar.
İyiliğe tuzak kurup beklemektedir.
Sevgiden nasipsiz, horlanan canlılar.
Abdullah Öztürk
Bir Cevap Yazın