Rabb’ini Arayanlar

Categories: Genel

Geçtiğimiz 20. yüzyıl küfür asrı idi. O dönemde başlayan inkar modasına katılanlar ile bu akımın etkisinde kalanlar inkar-ı uluhiyet fikrini yaymak için gayret sarfettiler. O asrın alimleri de ihtiyaca binaen Uluhiyetin isbatı ve Rububiyetin delilleri ile ilgili eserler kaleme aldılar. Bu asırda küfür hastalığı büyük ölçüde kırıldı, kısmen yok edildi. Ancak şimdide nifak hastalığı tehlikesi baş gösterdi. Bu gizli küfre karşı tevhid bürhanlarını insanlara aktarmak gereği hasıl oldu. Bu sebeble öncelik, deliller ve isbatlar olmalıdır. İbadetler onun üzerine bina edilmelidir. Takva, koruyucu olarak imandan sonra gelmelidir. Aksi takdirde, temel sağlam atılmazsa, hariçten gelen fırtınalar ve tazyikler karşısında mukavemet mümkün olmaz. Ümmetin içten içe çürümesinin önüne geçilmez. Her şey çok normal ve güzel gidiyor derken bir anda çözülmeler ve dağılmalar olabilir. İman hakikatleri ile tedavi edilmeyen nifak mikrobu zamanını ve zeminini bulunca irtidata dönüşür. Ahir zamanda olacağı bildirilen bu hadiselerde bizim mesuliyetimizin olmaması için gereğini yapmamız elzemdir.

İmanımızın tahkiki olması, hayatımızın gayesi ve en mühim meselemiz olmalıdır. Zira Hakka bakan, ahirete bakan ve dünyaya bakan bütün nimetler ve güzellikler bizdeki imanın tahkiki olması derecesine göre gelecektir. Mahrumiyetlerimizde imanımızdaki zaafların ardından gelecektir.

Tefekkürü Sani’den gelen bürhanlar ve nurlar sayesinde imanımız tahkiki iman derecesine çıkar.

Masnuatı yani kainatta yaratılan sanatları tefekkür etmek ve ölümü hatırlamak. Bu iki hakikat, imanımızı takviye eden ibadetlerdendir. Bediüzzaman şöyle diyor: “Rabbimizi bize tarif eden üç büyük, külli muarrif var. Birisi: Şu kitab-ı kainattır, Birisi: Hatemül- Enbiya (a.s.m.)’dır, Birisi de: Kur’an-ı Azimüşşan’dır.” (19. Söz, 1. Reşha)

İmanımız bu üç büyük külli muarrif ile kuvvetlenip parladığı zaman zeval arız olmaktan mahfuz kalır.

Rabbini arayanlar için ve imanını kuvvetlendirmek isteyen mü’minler için Kur’an’da ve Rasulullah’da çok büyük deliller vardır. Kainatı tefekkür edenler ve insanı inceleyenler sayısız delillerle karşılaşırlar. Semavatta ve arzda çok bürhanlarla karşılaşan insan, kendine ve ruhuna yöneldiğinde aynı gerçekleri kendi aleminde de görür. İnsan kainattan sarfı nazar edip sadece kendi bedenine, ruhuna, kalbine ve nefsine baksa bunlarla bile Rabbini bilebilir ve bulabilir. Beynimiz, kalbimiz, bedenimiz, ruhumuz, iç ve dış alemimiz aradığımız delillerle doludur. Cenab-ı Hak kainatı ve içindekileri yaratmasa idi ve tek insanı yaratsa idi bu kadarla bile insan, Rabbine giden yolun sonuna kadar açık olduğunu görürdü. Bakmasını ve görmesini bilenler için sayısız deliller vardır. Küfür bakamayan ve göremeyenlerin düştüğü çukurdur. Gözü kamaşan güneşe bakamaz. Gözü bozuk olan yakını ve uzağı göremez.

Çöldeki bir bedevi dahi bugünkü bilim adamlarından marifetullahda daha ileri görünüyor. Onlardan birinin tevhide delil olarak söylediği şu sözlere bakın.

“Çölde bir deve tersi (pisliği) görsen oradan bir devenin geçtiğini anlarsın. Yolda bir ayak izi görsen oradan bir insanın geçtiğini anlarsın. Burç burç sema bütün ahengiyle ve vadi vadi arz bütün güzellikleriyle bize Allah’ın sanatını ve saltanatını gösteriyor. Semada yıldızlar, ay ve güneş, gökyüzünde bulutlar, yağmur ve şimşek, yeryüzünde dağlar, sahralar, vadiler, denizler, nehirler O’nun asarı sanatını ve muhteşem saltanatını şuur sahibi canlılara ilan ediyor.”

En kuvvetli tefekkür ve marifet eserden müessire geçerek yapılandır. Eserdeki sanata, hikmete, nizam ve mizanına, ölçülü ve intizamlı şekline, bir gayeye göre düzenlenmesine bakarak o eseri yapanı aklen ve vicdanen görebiliriz. Onun sıfatları hakkında eserine bakıp bilgi sahibi olabiliriz. Çok güzel bir eser, çok güzel bir müessiri gösterir. Harika bir sanat, mükemmel bir sanatkarı gösterir. En ahmak görünen safsatıcı kafirler, Allah’ı tanımamak için kainatı inkar edip her şey hayaldir demişler. Zira kainat gerçek deseler yaratanı inkar etmeleri güçleşecek. Daha kolay bir yolu kendilerine seçmişler.

Bürhan-ı innî, bürhan-ı limmîye nazaran şübhelerden daha salimdir.

Bürhan-ı limmî: Müessirden esere geçmek.

Bürhan-ı innî: Eserden müessire geçmek.

*Ateşin dumana olan delaleti gibi, müessirden esere yapılan istidlale “bürhan-ı limmî” denildiği gibi; dumanın ateşe olan delaleti gibi, eserden müessire olan istidlale de “bürhan-ı innî” denir. Bürhan-ı innî, şübhelerden daha salimdir. (İşarat-ül İ’caz-Bakara Suresi: 21.- 22. Ayetler- Mukaddeme 197. Sh.)

*Evrende en anlaşılmaz şey, onun anlaşılabilir olmasıdır. Einstein

Yani Evrende en izah edilemeyen şey, her şeyin izah edilebilir olmasıdır. Kanunlar, kanunlara bağlı fiiller, işlevsiz parçaların bir araya gelerek işlevi olan bir bütünü meydana getirmesi, ölçü ve düzenin ürünü olan cisimler ve evrendeki bütün canlıların mahiyeti ve faaliyeti hakkında hep izah edilebilir olması, hikmetsiz ve abes olmaması düşünen insan için güçlü delilleri ihtiva eder.

(Cevher İnci Altın)

 

Mavi Beyaz

 

Maviyle beyaz

Gökyüzünde bulut

Bu kadar uyum

Var mı sende

 

Sarıyla mavi

Güneşle deniz

Bu kadar ahenk

Var mı sende

 

Tohumla çiçek

Kader ve hayat

Bu kadar gayret

Var mı sende

 

Anneyle çocuk

Acz ve şefkat

Bu kadar sevgi

Var mı sende

 

Nefisle şeytan

Hırs ve hasım

Bu kadar günah

Var mı sende

 

Nefes ve rahat

Huzur ve sebat

Bu kadar sürat

Var mı sende

 

İman ve küfür

Varlık ve yokluk

Bu kadar kıymet

Var mı sende

 

Doğum ve ölüm

Ve sonraki hayat

Bu kadar fırsat

Var mı sende

Abdullah Öztürk

Bir Cevap Yazın