Referansçı
Ebu Said el- Hudri’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mü’minin ferasetinden sakının. Zira o Allah’ın nuru ile bakar.” (Tirmizi- Kur’an Tefsiri 5. Cilt, Hadis No: 3332) (Ebu Naim, Hılyetü’l-Evliya, 4:94; el-Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 10: 268; el-Acluni, Keşfü’l-Hafa, 1:42)
Ferasetin varsa referansa ne gerek var.
Referans isteyene sorulur.
“Sen ferasetli bir mü’min değil misin?”
Halbuki müminin ferasetinden sakının diyor Nebiyyi Ekrem.
Referansçılar, kör ezberciler ve taklitçiler. Bunların hepsi gelişmenin önündeki en büyük engeldir.
Esere bakmaz müellife bakar.
Gözünün önündeki meyveyi tadmaz.
Bu hangi ağaçtan diye sorar.
Meyvesiz ağaç varken, odun olarak yakılan ağaç varken.
Bu hangi ağaçtan diye sorar.
Meyvenin tadına bakamaz. Ağacına bakar.
Asma çubuğu ile atkestanesine bakınca,
Meyveleri karıştırır.
Mutlaka birinden tavsiye bekler.
Referans gözlüktür. Göremeyenlerin görebilmesi için.
Zira onlarda ne tahkik var ne de liyakat.
Bunlar şöyle der: “Adam falanı tanıyor. Filanın adıyla geldi.”
Güzele güzel diyemiyor. Önce başkası güzel demeli.
Tam bir nâkıslık halidir durumları.
Referansçılar hiç bir zaman baş olamazlar.
Hep arkaya takılırlar. Başa kadar çıksa da yine ayak takımıdır.
Kör ezberci,
Yorumsuz, ibareye tapan,
Karbon adam,
Düşünmeyen akletmeyen,
Sadece bilgiyi ezberine almış adam.
Maksadı bilgiyi tabakta, tepside bir yerlere ulaştırmak
İnsanlığın bittiği robotluğun başladığı noktadır bu durum.
Hep kusar, hiç süt veremez. Göğüsleri kurumuştur.
*Referansçı Mekke müşrikleri, Ebu Talib’in yetimi dedikleri Hz. Peygamber’i anlayamadılar. Çünkü Kureyş’in reislerinden referansı yoktu.
Dinde, siyasette, ilimde en çok aldanılan konu bu referanstır.
Halbuki baba oğula referans olamaz. Alimden zalim ve zalimden alim gelmesi az rastlanan bir durum değildir.
İbrahim (a.s.)’ın babası Azer, Nuh (a.s.)’ın oğlu Kenan misal olarak karşımızda duruyor.
Lut (a.s.)’ın karısı Vail’e, Nuh (a.s.)’ın karısı Vahile misal olarak karşımızda duruyor.
Kotacı
Gücü yettiği ve imkanı olduğu halde mesafeli durup kota koyanlara karşı müstağni durmak gerekir. O kotayı koymuş. Etrafına sur çekmiş. Sınırı aşma diye uyarıyor. Kota koyanların, sınır koyanların koyduğu sınırın arkasında sert bir tavrı ve tavizsiz iradesi vardır. Üzerime fazla gelme yoksa hayal kırıklığına uğrarsın demek istemiştir.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) hiçbir zaman kota koymadı. O şartsız iman edenlerdendi. Herkes şart koştu Rasul’e, O, hiçbir şart koşmadan hemen iman etti. O şehidlerin de üstünde sıddık mertebesine ulaştı. Kur’an’a sahip çıkmanın ve Rasul’e yardım etmenin nasıl olması gerektiğini ümmete gösterdi.
Kotacı bedeviler Hz. Peygamber’in vefatından sonra namaz kılarız fakat zekat vermeyiz dediler. Kotalarında boğuldular.
(Cevher İnci Altın)
Bir Cevap Yazın